Boş ver be yaşı!
Gönlün ne kadar genç ondan haber ver?
Şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan
sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver?
....
Yaşa be yaşa da öyle git, gireceksen toprağa
Can YÜCEL
"Yaşamak; hiç üzülmeden, hiç zorlanmadan mutlu yaşamak" Çoğumuzun dileğidir bu; daha mutlu olmak en mutlu olmak... Hiç acı çekmeden sürekli mutlu olmak mümkün müdür acaba? Psikologlara, psikiyatristlere gideriz, "acımı dindir" diye. Bitsin bu acı isteriz. Oysa yaşama merhaba deyişimiz acıyla başlar, doğum kanalından ışığa doğru itilirken acı çekeriz. Annemizin rahat sıcak dünyasından ayrılışımız, ilk havayı ciğerlerimize çekişimiz, rahatımızın kaçışı, anlam veremediğimiz karmaşık Dünya, sesler, ışıklar... Korku ve acı verir bize. Bedenimiz belki de anne karnındaki ekmek elden su gölden olan yaşamı ister, ama oradan ayrılmadan bir yaşam yoktur bizim için... ve böylece başlar yaşam serüvenimiz.
Yasama her tutunuşumuz risktir aslında. Her ilerleme hamlemiz potansiyel hatalara da davetiyedir. Çocuk yürümek için çabalarken, düşmeyi de göze almıştır. Ayağı takılır düşer fakat kalkar. Yeniden, yeniden denemeye devam eder. Ta ki artık koşacak düzeye gelinceye kadar. Canım yanar korkusuyla denemeyi bırakması yaşamın zenginliğinden de vazgeçmek anlamına gelir. Bir arkadaş edindiğinde çatışmayı da göze almıştır. İnsanlarla kurduğumuz ilişkilerde çatışmalar kaçınılmazdır. Çatışmaları yönetmeyi öğrenene dek sürer bu sıkıntılı durum. Birlikte geçirilen pek çok güzel zaman içinde emek vermeye değer aslında. Her yeni tanışılan kişi çözülmesi gereken bir problemdir. O kişiyle yeni dengeler kurana dek sürer sıkıntılı durum. Bazen yaşamın kendisinin sürekli bir problem çözme olduğunu unutur, acıdan kaçarız. Yapımız gereği acıdan kaçıp hazza yöneliriz. Her yöneliş yeni kapılar açar bize. Bir gün terk edilme korkusuyla yüreğini açmamazlık ederse insan yalnız yaşamayı da kabul etmiştir. Her iki durumda da acı çeker insan yalnız bir yaşam mı ayrılık acısı mı? Seçimler yaparız ve yaptığımız bu seçimler yaşam resmimizi yani nasıl yaşayacağımızı belirler.
Korkularımız vardır; her yeni durum ve belirsizlik insanlara korku verir ancak bazı insanlar cesaretle korkularının üzerine gidip; tehlikeyi göze alır ve yapılması gerekeni yapar. Cesur insan bir işe giriştiğinde başaramamayı, ayıplanmayı, eleştirilmeyi kabullenir ve düştüğünde gücünü toplayıp yeniden yola koyulmayı başarır. Korkup kaçtığımız her durumda ise kendimizi zincirleriz aslında. Her seferinde yaşamdan biraz daha uzaklaşırız.
Başardığımız ya da başaramadığımız her iş, yaptığımız her hata bizi olgunlaştırıp yaşamın diğer zorlukları karşısında daha güçlü olmamızı sağlar. O sevmediğimiz utandığımız hatalarımızın kanatlarımızı güçlendirdiğini fark ettiğimizde zincirlerimizden de kurtuluruz. Problemsiz bireyler değil, problemlerini çözebilen düştüğünde yeniden kalkıp yola devam etme gücü olan bireyler olarak yaşamalıyız. Yüzümüzdeki her çizginin, saçımızda ki her beyazın aslında yaşlandığımızın değil, kazandığımız sayısız savaşların madalyaları olduğunu görerek yaşamımızı kutlayalım. Can Yücel'in de dediği gibi.
Yaşa be yaşa da öyle git, gireceksen toprağa.
Yaş 70'e gelse bile, hayat daha bitmemiş,
Sen mi biteceksin?
Çekeceksen bile bayrağı,
yaşadım ULAN DİBİNE KADAR diyemeyecek misin?
Can YÜCEL
Serap BOZKAYA
Psikolojik Danışman - Aile danışmanı