Ne çok anlar ve anılar vardır zihnimizin en derin köşelerinde, hatırladığımızı bile hatırlamadığımız. Oysaki onlar hep oradadır ve görülmek, duyulmak isterler. Bazen bir şarkı sizi öyle yerlere götürür ki sanki bir zincirin ilk halkası gibi birbirine bağlanan anlar teker teker gelir, ortalığa açılıverirler saklandıkları yerden. Bazen de karşındaki kişinin bir bakışı, bir sözü, bir tavrı uyandırıverir yüzyıllık uykuya dalmış hatıraları. Belki de kullandığı parfüm sizi çok eskilere götürür.
Ben gül kokusunu çok severim. Gül bana dedemi, çocukluğumu hatırlatır. Niye mi? Çünkü ilk deodorantımı bana dedem almıştı. Şişenin üstündeki gül fotoğrafını hâlâ net hatırlarım, kokusu canlı bir hâlde hafızamdadır ve bana mutluluk, huzur, güven gibi hoş duyguları hatırlatır.
Keşke tüm kokular güzel, hoş anları hatırlatsa değil mi?
Sandıklara saklanmış hatıralardır, bugünümüzü inşa eden. Beyaz sabun kokulu çarşaflar, naftalin kokan danteller, eski, kullanılmayan ama atmaya kıyamadığımız eşyalar vardır karanlık odalarda. Zihnimizin saklı kalmış kuytularında bu sandıklar, zaman zaman aralanır ve bizi tanıdık duygulara sürükler. Bu duygular her zaman hoş duygular değildir. Nereden geldiğini fark edemediğimiz bu duygudan kaçmaya çalışır, sandığın kapağını sıkı sıkı kapatmak isteriz. Kapatırsak yok olur, kaybolur gider sanırız ama hiç de sandığımız gibi olmaz. Yok olmazlar, hep küçük bir aralık beklerler dışarı sızmak için.
Sandığın kapağını açsak ve ortalığa saçsak bunları ne olur? Hadi birlikte bakalım.
Ortalık bir anda dağılır ve sabun, naftalin kokusu sarar odayı; toplanmayı, toparlanmayı bekleyen eşyalar saçılır etrafa. Varlığını bile hatırlamadığınız insanların fotoğrafları çarpar gözünüze, dağılmış eşyalar arasından. Siyah beyaz fotoğraflar, renkli fotoğraflar, doğum günü, okuma bayramı, halk oyunları oynarken sıkı sıkı eline sarıldığın, adını bile hatırlamadığın arkadaşın, bilmem ki kimin düğünü süslü püslü poz verdiğin bu fotoğraf, mezuniyet günün, kendi düğün fotoğrafların, fotoğraflar, fotoğraflar... Bak bakalım sana neler hissettiriyor? Hüzün, özlem, kızgınlık, öfke, sıkışmışlık, engellenmiş... Adını koy, hissettiğin duygunun. Bu duygunun farkına var. Şimdi, şu anda neyi farklı yapmak isterdin? O fotoğraftaki pozunu nasıl değiştirmek istersin? Gözlerindeki hüznü anlatsana şimdiki sana. Neydi seni üzen, mutsuz eden ya da güven, mutluluk, huzur hissettiren?
Yaşamına anlam katan eşyalar hâlâ aynı anlamları taşıyor mu bak bakalım. Babaannenin teki kaybolmuş eldiveni, eldivenin kokusu seni nerelere sürüklüyor? Raj Kapoor'un ünlü filmi Avare'yi hatırlayıverdin bir anda, babaannen nasıl da keyifle anlatırdı sana o filmi değil mi? Annenin atmaya kıyamadığın elbiselerinin kokusu sana neler hatırlatıyor? Babandan kalan tespihler ne ifade ediyor? Kendine biraz zaman tanı ve farkına var duygularının. En son ne zaman bu duygu seni esir aldı bir bilinmezden çıkıp gelerek? Hatırla bakalım, ne oldu da bir anda geçmiş anılar dökülüverdi ortalığa.
Boğazını düğüm düğüm eden, nefesini tıkayan ne oldu da kaçmak istedin bulunduğun ortamdan, farkına var. Farkına var ki değişimi başlat. İlk adımını at, gelecek yolunda. Sıkı sıkı sarıldığın şey nedir, seni nelerden koruduğunu düşünüyorsun, fark et, bırak ve özgürleş.
Şimdi, bunları teker teker gözden geçirme zamanı. Tozlarını almak, ortalığı toplamak, artık ömrü dolmuş, görevini tamamlamış olanları bırakmak gerekiyor. Bırak ki yeni hikâyelere, yeni dostluklara, yeni anlara, yeni görevlere yer açılsın. Yeni duygular ve yeni öğretilerin zamanı gelsin. Hayat yolculuğu devam ediyor, geçmişten kurtularak bugünü yaşama zamanı.
Ancak, sen sıkı sıkı sarılırsan, bırakmak istemez, bırakamazsan zihninin en derin köşelerindeki bu eskimiş anları ve anıları; yeniler kendine yer bulamaz ki sıkışıp kalır bu karmaşanın dağınıklığın arasında ve kaybolur gider geçmişin tozlu raflarında. Farkına var ve değiştir.
Sevgiyle kalın, anda kalın
Dr. H. Selen DAĞISTAN